Karnı aç olanın, kalemi özgür olabilir mi? (Türkiye'de Gazetecilik Öğrencisi Olmak)

Bu topraklarda birçok şeyi olmak, birçok şeyi yapmak birtakım zorlukları da beraberinde getiriyor. Fakat şu konuda emin olmanızı istiyorum; Yaşadığımız ülkede gazeteci olmaktan daha zor olan bir şey varsa o da gazetecilik öğrencisi olmak. Emekli, kovulmuş veya çalışan gazetecilerin sektörün gidişatı, yaşadıkları zorluklar hakkında yazdıkları kitapları sürekli olarak takip etmeye çalışıyorum. Çoğu zaman isimler değişiyor ama içerik değişmiyor. Konuya sadece tek bir yerden bakıldığı için asla bir çözüme ulaşılabileceğine inanmıyorum. İletişim fakültesi koridorlarında dönen ayaküstü sohbetlerin konuları bile o kitapların konularından daha gerçekçi. Neden kimsenin arkadan gelen neslin fikirlerini, ihtiyaçlarını ve yaşadıkları zorlukları sorgulamadığını çok merak ediyorum.


Bu yazıyı gazeteciliğin gittiği yön ile ilgili birtakım kaygılara sahip olan ve sektöre girecek olan yeni nesilin fikirlerini ve yaşadıklarını bilmek isteyenler için hazırladım. Hep aynı çember etrafında dönenlere de isyanımdır aynı zamanda.


Şimdi, gazetecilik bölümünde son senelerine girmiş olan 4 genç gazetecinin meslekleri üzerine yaptıkları sohbete kulak misafiri olacaksınız. Gazetecilik okuyup gazeteci olmak istemeyen, oldukça realist fikirlere sahip olan ve ideallerinden hiçbir şey kaybetmemiş olan 3 dostuma çeşitli sorular yönelttim. Verdikleri cevaplar doğrultusunda bu 3 kişinin hangileri olduğunu anlamak konusunda sıkıntı çekmeyeceksiniz. Ben de her ne kadar soruları soran tarafta olsam da zaman zaman görüşlerimi söylemekten çekinmedim.


Üniversite hayatının başlangıcından itibaren bölümünü söylediği her an ‘’Silivri’ye ne zaman gidiyorsun?’’ sorusunu duymaktan bıkmış olanların dünyasına hoşgeldiniz. Başlıyoruz.


‘’Gazetecilik mi okuyorsun, Silivri’ye hazır ol!’’


Elif: Türkiye’de gazetecilik öğrencisi olmak nasıl bir duygu?


Batıkan: Benim en büyük hayalimdi gazeteci olmak, bir de bunun okulunu okumak. En azından belli bir kültür birikimine sahip olan insanlarla okumak güzel bir şey.


Barış: Türkiye’de gazetecilik eğitiminin yöntemsel olarak çok yanlış verildiğini düşünüyorum. 4 sene boyunca tabiri caizse bir teorik duvarın etrafında dönüp duruyoruz. Bize ‘’Haydi şu habere gidin!’’ dediklerinde ‘’Medium is the message.’’ diyemeyeceğiz yani. Öğrencilik kısmı çok kolay ama işin içine girdiğin zaman yaşamak zor.


Enes: Gazeteci olmak benim çocukluk hayalimdi. Fakat Barış’ın da dediği gibi, en başta eğitim safhası sıkıntılı. Stajın zorunlu olmaması büyük bir sorun mesela. Teoriler ile gazetecilik yapılmıyor.


Elif: Aslında ben duygularınızı ve kaygılarınızı merak ediyorum. Birine ‘’Gazetecilik okuyorum.’’ dediğinizde aldığınız cevaptan yola çıkarak cevaplamanızı istiyorum bu soruyu.


Barış: Toplumdaki intiba ‘’Gazetecilik mi okuyorsun? Silivriye hazır ol.’’ tarzında şakalar ile ilerliyor. Bir mücadelenin içine atılacağımızın hepimiz farkındayız. İlkeli durmak zor olacak orada.




‘’Gerçekten gazetecilik yapacak olsaydım, buradaki dersler bana yetmezdi.’’


Elif: İyi bir gazetecilik eğitimi aldığınızı düşünüyor musunuz?


Enes: Pratik olmadan hiçbir şey olmuyor. Böyle bir eğitimden asla memnun değilim.


Barış: Tek yönlü bir eğitim aldığımızı düşünüyorum. İşin teorisini bilmeden gazeteci olmanın getireceği eksikliklerin de farkındayız. Teoriyi görmeden sana bir haber verildiğinde bunu ne için yaptığını, halkı nasıl etkileyeceğini bilemezsin. Fakat burada biri gidip çalışmak istediğinde okul bunu kısıtlıyor. Derse girmeyi bir şekilde zorunlu kılıyor. Okulda kaldığımızda da matbaanın bulunuşu, ticarileşme, 80’den sonra liberalleşme ve yeni medyanın ötesine gidemiyoruz.


Elif: Aldığınız eğitimin bir gerçekliği var mı?


Barış: Çok az derste var. Bir gazeteye gittiğimizde ‘’x hoca böyle demişti.’’ diyebileceğimiz 1-2 ders ya vardır ya yoktur. Onun haricinde hep aynı şeyin etrafında dönüyoruz.


Batıkan: Eğer gerçekten gazetecilik yapacak olsaydım, buradaki dersler bana yetmezdi. Ama iletişim alanında birşeyler yapmak istiyorsan ya da iletişimin özünü öğrenmek istiyorsan buradaki dersler bana yetiyor açıkçası. Kültürel dersler de öyle. Gazeteci olacak kişi için zaten hiçbir ders yeterli olamaz çünkü gazetecilik böyle defterle kitapla öğrenilebilecek bir meslek değil.


Barış: Biri gelip dese ki; ‘’Şurada bir yasadışı kürtaj skandalı var git bunun haberini yap. Kapıdaki güvenlikler seni içeri almazsa şu kılığa girersin, bunu yaparsın.’’ Bu benim gazetecilik yaparken işime yarar. ''Aa, ilginç bir yöntemmiş.'' derim. Ama buradaki hiçbir derste öyle bir tepki verdiğimi hatırlamıyorum.




‘’Bize zaten herhangi birşeyi nasıl araştıracağımızı öğretseler, yolsuzluğu araştırırken de aynı metodu uygularız.’’


Elif: Eğer gazetecilik gerçekten denetleme misyonuna sahip olması gereken bir meslek ise hükümetler de doğaları gereği bu misyondan rahatsız oluyorsa, devlet üniversitelerinde iyi bir gazetecilik eğitimi verilmesi mümkün mü sizce?


Batıkan: Tam anlamıyla tarafsız bir eğitim olamaz. Ama tam anlamıyla hükümete ya da devlet kurumlarına da bağlı olabileceğini düşünmüyorum. Bu tarafsızlığı sağlayamayan üniversiteler var mıdır? Vardır. Bu yönetim kadrosuna da bağlı bir durum.


Elif: Gazeteciliği gazetecilik yapan şey araştırmacılığıysa ve nerede bir yanlış var ise onu su yüzüne çıkarıp kamuoyunu bilgilendirmekse, okulda sana gelip ‘’Şöyle araştıracaksın, yolsuzluk varsa böyle ortaya çıkaracaksın.’’ derler mi?


Batıkan: Onu devletin hiçbir kurumu söylemez bence. Özelde söylerler mi?


Barış: Ben ‘’Devlet medyanın 4. güç olmasından dolayı rahatsız oluyor’’ noktasında sana katılmıyorum. Bizim gibi devlete tapınma kültürünün yoğun olduğu ülkelerde, devlet zamanla bunu kontrol altına almayı başarabiliyor. Medya ilk ortaya çıktığında etkileme gücü vardı. Şu anda böyle bir şeyin çok kaldığına ya da bundan çekinildiğine inanmıyorum. Bize zaten herhangi bir şeyi nasıl araştıracağımızı öğretseler, yolsuzluğu araştırırken de aynı metotları uygularız.




Elif: Herkesin az çok ismini bildiği bir gazetecinin tutuklandığı gün ''Kitle İletişim Hukuku'' dersinde üstelik de ''Basın Özgürlüğü'' konusunu işlediğimiz o gün, hiç son olaylar hakkında bir tartışma yapılmadı. Burada bir problem yok mu sizce?


Enes: Peki o gün kimse bu konunun konuşulmasını istedi mi?


Elif: Sorulmamasının sebebi de eğitimden geçmiyor mu? Ayrıca o gün sorulduğunda da, hoca tartışmak istemedi ve ‘’O konuya sonra değiniriz.’’ diyerek geçiştirdi.


Barış: Bu tepki çok normal değil mi? Akademisyensin ve kaybetmekten korktuğun bir çok şey var. Eğer ortada bir korku imparatorluğu varsa bundan herkes etkilenir. Akademisyeni, öğrencisi dik durur diye bir şey yok. Toplumsal bir şey bu. (Barış’ın kendi söylediklerine ‘’Çok cesur konuşuyoruz ama umarım ileride karşımıza çıkmaz.’’ diyerek yaptığı yorum üzerine hepimiz en acılısından bir kahkaha attık.)




‘’Benim bu okulda gördüğüm en idealist insan Enesti. O bile şimdi ‘’Yüksek lisans mı yapsak?’’ diye beni darlamaya başladı.’’


Elif: Bu sene fakültedeki 4. , Türkiye’deki ise 23. seneniz. Hala gazeteci olmak istiyor musunuz, istemiyorsanız neden istemiyorsunuz? İstemiyorsanız da hala neden bu okuldasınız?


Enes: Ben gazeteci olmak istiyorum. İçimden gelen bir şey bu. Ortaokul 6. sınıfta gazete okumaya başladım. Her okuduğumda, bir gün o sayfalarda haberimin olmasının hayalini kuruyordum.


Barış: Çocukluğumdan beri hep spor ile ilgilenen bir insan olduğum için, spor haberlerini izlerken hep kendimi orada hayal ediyordum. Sonrasında stajla birlikte işin içine girdim. Hayalime yakın şeyleri gerçekleştirdim. Fakat fazlasıyla hayal kırıklığına uğradığım da oldu. Lise ve üniversite boyunca bu meslekte ilerlediğim için sonrasında bu yoldan dönmekte çok zor geldi açıkcası.


Batıkan: Gazetecilik benim de 6-7 yaşımdan beri istediğim birşeydi ama sadece bulunduğumuz yer ile alakalı değil, artık dünya genelinde gazeteciliğin evrildiği noktanın iyi olduğunu düşünmüyorum.


Elif: ‘’Hala gazeteci olmak istiyor musunuz?’’ diye sorduğumda net bir cevabınızı duymak istiyorum.


Barış: Hayır istemiyorum.


Batıkan: Hayır olmayacağım.


Barış: Bence bu okuldakilerin %80’i ilk olarak yüksek lisansa ya da bir sosyal medya ajansına kapak atalım kafasına geldiler. Daha sonuca odaklı, materyalist düşünmeye başladık. Herkes ekmeğinin peşinde sonuçta. Benim bu okulda gördüğüm en idealist insan Enesti. O bile şimdi ‘’Yüksek lisans mı yapsak?’’ diye beni darlamaya başladı. Enes’e bunu yapan hayat, bize neler yapmaz.




‘’Zorunlu staj var mı?’’


Elif: Staj yaptınız mı? Yapamadıysanız neden yapamadınız, yaptıysanız da nasıl geçti?


Batıkan: Yapmadım. Geçtiğimiz yaz tatili için niyetlendim fakat okulun zorunlu stajı olmadığı için başvurduğum kurum kabul etmedi.


Barış: Üniversiteden önce yaptım. Lisede zorunlu stajım vardı. 2 sene boyunca çalıştım. Orada gördüklerimden sonra da çok isteğim kalmadı açıkcası. Gereğinden fazla iletişim fakültesi ve öğrenci var. Adam şöyle bakıyor; Barış gider, Batıkan gelir. O da giderse Enes gelir. Medya şirketleri eğitimi falan önemsemiyor. Bana ‘’Okulu bırak.’’ dediler. İşin teorisini bilen biri olması falan umurlarında değil. Tabi Türkiye’de staj yapma sistemi de biraz problemli. ‘’Merhaba ben Barış, staj yapmak istiyorum.’’ dediğinizde ‘’Gelin sizi bir tanıyalım, ilkelerimize uyan bir insan mısınız?’’ falan demiyorlar. ‘’Kimi tanıyorsun?’’ diye soruyorlar. Bir dayın ya da teyzen varsa, o staj ayarlanıyor hemen.


Enes: Söylenenlere çok fazla bir şey ekleyemeyeceğim. Ben de birkaç gazeteye başvurdum. İlk sordukları şey; ‘’Zorunlu staj var mı?’’ oldu.


Elif: Bu sektörde kazanacağınız maaşlar ile geçinebileceğinize inanıyor musunuz?


Barış sektördeki maaşları bildiriyor; Çok büyük bir kuruma, çok büyük bir torpille girmiyorsan, en fazla asgari ücretin 100-200 lira fazlasını alıyorsun. Bilinen bir gazetenin orta sayfa editörü isen 2.500 lira maaş alıyorsun. Yeni başlayanlar onu bile alamıyor.


Enes: Doğrusunu söylemek gerekirse inanmıyorum.


Elif: Bir gazeteciden her şeyden önce entelektüel olması beklenir. En basitinden, okuduğu kitaplar için bile yüklü miktarda kaynağa ihtiyacı vardır.


Barış: Karşılayamazsın. Asgari yaşam şartları işte. İşe gidip gelirsin, akşam da televizyon izlersin.


Batıkan: Gazetecilikte çok uzun yıllarını versen bile hakettiğini kazanamazsın bence. İletişim sektörünün başka alanlarında kazanabilirsin belki ama gazetecilikte bir ışık görmüyorum.




‘’KARNI AÇ OLANIN, KALEMİ ÖZGÜR OLABİLİR Mİ?’’


Elif: Yeni mezunsun. Zar zor işe girmişsin. Bir yanda hakettiğinin altında ama zorluklarla bulduğun kazancın, diğer yanda ise ideallerin ve etik kaygıların var. Karnı aç olanın kalemi özgür olabilir mi sizce?


Batıkan: Hayır. Tamamen ideolojini etkiler bu. Bulunduğun kurumun çerçevesinde ilerlemeye başlarsın. Hem mevcut işi kaybetmek istemeyeceksin, hem paran birşeylere yetmedikçe agresifleşeceksin. Karnın doymuyor sonuçta en basitinden. Nasıl yazacaksın istediğin şeyi?


Enes: Antik Yunan’da felsefenin gelişmesinin altında bile o dönemde yaşayan insanların refah seviyesinin yüksek olması yatıyordu. Felsefe dahi sadece bu sebepten gelişmişken gereksinimlerini karşılayamayan bir insanın etik ve ideal çerçevede kalmasını bekleyemeyiz.




Elif: Düzenli olarak satın aldığınız ve okuduğunuz bir gazete var mı?


Batıkan: Düzenli olarak satın aldığım yok. Fakat bütün gazetelerin içinde olduğu bir portaldan takip ediyorum. Sayfa çevirmiyorum sadece.


Barış: Ben de aynı durumdayım. Zaten 10-15 yıla basılı gazete kalmayacağını düşünüyorum. Hepsinin toplandığı bir portaldan ücretsiz okuyorum.


Enes: Ben günde 2 gazete alıyorum. Haftasonu bu sayı 3’e çıkıyor.


Türkiye’de insanlar artık doğru, gerçek ve özgür haberi almak istiyor mu?


Elif: Yazılı basının biteceğini ve internet gazeteciliğine evrileceğini söylediniz. İnternet gazeteciliğine döndüğünde ise doğal olarak tamamen reklam kaynaklı para kazanan bir sisteme döneceğiz. Peki okuyucu buna para vermemeye başladığında ve gazeteler tamamen reklam verenlerin eline düştüğünde ne olacak?


Enes: Kilit bir noktaya değindin, gazeteler ve internet siteleri kapatılıyor dedin. Peki kaç tane televizyon kanalı kapandı?


Elif: Kapanmıyor. Ama şöyle bir şey var; yeni kanallarda da ya ana haber bülteni yok ya da haber öncelik değil.


Barış: Televizyon haber verme işlevini yitireli sizce de çok olmadı mı? Televizyon eşittir dizi artık Türkiye için.


Elif: Belki de şu soruyu sormamız gerek; Türkiye’de insanlar artık doğru, gerçek ve özgür haberi almak istiyor mu? Yoksa sadece sunulanla yetiniyor mu?


Hep bir ağızdan: Sunulanla yetiniyor.


Barış: Aslında kendine uygun olanı almak istiyor.




‘’Dünyada bilgi alma ihtiyacı hiçbir zaman bitmeyecek.’’


Elif: Benim inatla sizi getirmeye çalıştığım noktaya gelmediniz hala. İçimdeki gazeteci çırpınıyor. Önce hepinize gazeteci olmak istiyor musunuz diye sordum, gördüğümüz gibi herkes içten içe istiyor. Ama umudunuz yok. Bunun da bir sürü sebebi var. Fakat herşeye rağmen biz bu bölümü okuduk ve bu sene mezunuz. En kötü şartlarda bizim bu mesleği yapmamız lazım. Yoksa açıktayız. Sektöre girdiğimizde de alacağımız maaş belli. Fakat tüm bunların bir sebebi var! Sizce o sebep ne?


Barış: Sektörün değiştiğini ve buna uyum sağlamamız gerektiğini söylüyorum. Kalıplara bağlı kalmamamız gerekiyor.


Elif: Okuyucu para vermediği ve o kuruma yatırım yapmadığı sürece nasıl olacak? Nasıl fırına gidip ekmeğini alıp parasını veriyorsa, eğer bu da ihtiyacı ise bunun da parasını vermeyecek mi?


Barış: Yine veriyor ama dolaylı yoldan veriyor. Reklamcıya veriyor.


Elif: Onun ne kadarı gazeteciye, editöre, muhabire gidiyor? Ben bir gazeteciyim ve bir haber yapıyorsam okuyan kişinin habere sahip çıkmasını isterim. Bu siz göre yanlış mı? Para kazanamayacağımızı, Türkiye’de gazete okuyan kişi sayısının artmayacağını biliyorsak, biz hala neden buradayız ve neden hala gazeteci olmanın hayalini kuruyoruz?


Barış: Ben değişen medyaya uyum sağlamak için buradayım. Bu yol bir şekilde ilerleyecek çünkü dünyada bilgi alma ihtiyacı hiçbir zaman bitmeyecek. Herkes karnını doyurduktan sonra, belirli bir refah seviyesine ulaştıktan sonra bilgi almak isteyecek. Ama sen bu bilgiyi ister gazete bayiinden alırsın, istersen internetten alırsın. Biz değişimlere uyum sağlamak zorundayız.


Enes: Ben önce şunun tartışılmasını istiyorum; İstanbul’da yaşayan herhangi bir bireyi düşünelim. Adam sabah uyanıyor, sevmediği işine gitmek için arabasına, otobüsüne ya da metrosuna biniyor. Gecenin köründe evine geri dönüyor. Açıyor televizyonunu ve orada ona ne sunulursa onu izleyip uyuyor. Bu prototipteki bir insandan ne bekliyoruz? Dolayısıyla medya sektörünü düşünmeden önce, medya sektörünün hitap ettiği insanları düşünmemiz gerekiyor.


Elif: Sen bu prototipteki insanı eleştiriyorsun. Sen böyle olursan, sana verilen de bu olur diyorsun.


Barış: Adama verilen bu, alternatifi yok ki. İsteyemez fazlasını, kapasitesi bu. Ülkenin her yerinde çok nitelikli bir eğitim verildiğini düşünelim. Sabah 10’da işe gittiklerini, 3’de evlerine geri geldiklerini, cebinde parası olduğunu, arada bir sinemaya ya da konsere gidebildiğini.. Bu adam nitelikli habere ulaşmayı, değişen koşullara uyum sağlamayı ister, sistemin bir çarkı olmadığının farkında olmak ister. Ama diğer adam okuma fırsatı bulamamış, zar zor işe gitmiş ve bir o kadar zor şartlarda evine geri dönmüş.




Elif: Bu anlattığın düzendeki insanlara haber ulaştırmak için hayatınızı ya da kazandığınız parayı riske atar mısınız?


Barış: Atmam.


Enes: Ben atarım açıkcası. İdealist bir insan olduğum için.


Batıkan: Atmam.




Elif: Şu an ülkemizde aktif olarak gazetecilik yapanların kaç tanesi atar?


Enes: Çok küçük bir miktarı.


Barış: Ben işe yarayacağını bilsem atardım. Bir çarkın içinde olduğumuz için, biri çarkın dışına çıktığı zaman bu çarkın tamamını etkilemiyor. Onun yerine hemen başka biri kendini çarkın içine atıyor.


Enes: İnsanın kimliğini oluşturan şey mesleğidir. Ben de bu mesleği yapmak istiyorum, bunun için aç bile kalırım. Şimdi de açız zaten.




‘’Çok zamanı varsa ve gelecek kaygısı yoksa gelsin.’’


Elif: Önümüzdeki sene gazetecilik bölümünden yana tercih yapacak olan kişilere tavsiyeniz nedir?


Batıkan: Yaz derim ama buraya gelirken bilgi birikimini standartın üzerine çıkartması lazım. Yazmış olmak için yazılacak bir bölüm değil. Bir işletme bölümünü yazar gibi bu bölümü yazamazlar. Birikimi, dünya görüşü, sosyal çevresi ve mesleğe ilgisi olan biri buradan sıkılmaz bence.


Barış: Bu konuya biraz makyavelist bakıyorum. ‘’Çalışmak istediğin yerde sana iş ayarlayacak herhangi bir tanıdığın var mı?’’ sorusunu sorarım. Varsa yazsın. Hatta burayı yazmasına bile gerek yok, bir şekilde olur zaten. Çok zamanı varsa ve gelecek kaygısı yoksa yine gelsin. Entelektüel birikimi artar, bol bol çay içer.


Enes: Eğer yapabileceğine inanıyorsa, içinde en azından minik bir umut ışığı görüyorsa yazsın. Ama öyle havasına, suyuna yazılacak bir bölüm değil. Belirsiz bir geleceği göze alabiliyor mu?




‘’Edebiyat mezunu bir muhabirden herhangi bir etik tavır bekleyebiliyor musunuz?’’


Elif: Tıp okumayan biri doktor olamazken, neden gazetecilik okumayan bir sürü insan gazeteci olabiliyor?


Barış: Çünkü gazetecilik çok kolay bir iş. Bana herhangi bir insanı 3 günlüğüne ver, ben ona haber yazmayı öğretirim. Ya da 2 gün ver, haber montajı yaptırırım.


Elif: Doğru yol sence bu mu?


Barış: Doğru yol bu değil. Ama işte eğer teorisini bilmiyorsan bu işin, ben sana bir haber konusu söylediğimde sen bu haberin neye hizmet edeceğini bilemezsin. Eğitim o açıdan önemli işte.


Enes: Buradaki ana konu etik. Bir muhabirin dünyanın nereye döndüğünü bilmesi gerekiyor, bunu bilirken bir takım etik değerlere sahip olması gerekiyor. O yüzden, şu andaki medyayı bu kadar tartışıyoruz zaten. Edebiyat mezunu bir muhabirden herhangi etik bir tavır bekleyebiliyor musunuz?


Batıkan: Bir insanın İletişim Fakültesinde eğitim almasının en büyük sonucu o medya okuryazarlığını cebine alması bir kere. TV’de, radyoda ve gazetede duyduğu ya da gördüğü şeylerin arkasında ne olduğunu az çok kestirebilir. Bu bir avantajdır.


Elif: Sizce gazetecilik mesleğini diğer mesleklerden ayrı bir yerde tutmalı mıyız? Diğerlerinden farklı bir misyonumuz var mı?


Batıkan: Dünyanın her yerinde gazeteci ne kadar misyonunu farklı olarak görse de, çizilmiş bir takım sınırların içerisindedir. O sınırları geçene kadar misyonunu ne kadar farklı görürse görsün, o sınırı geçtikten sonra adamın canına okurlar. Bu kadar basit.


Barış: Tabii ki farkı var ama çok kutsallaştırmanın da bir manası yok bence. Gazeteci olduğunda etki alanın genişliyor sadece. Burada bir derse girersin, öyle bir hoca gelir ki gerçekten ufkumuz açılır. Gazeteciden ne farkı var? Sadece etki alanı düşük.


Enes: Benim açımdan olması gereken en temel şey gazetecilerin doğru düzgün bir birliğinin olması. Barolar Birliği, Tabipler Birliği veya Diş Hekimliği Odası gibi. Tabipler Birliği devletin yaptığı sınavın yönetmeliğini bile değiştirebilecek güçte. Gazetecilikte böyle bir şey olmadığı için, sağdan soldan gelen herkes bu mesleği yapabiliyor. Gazeteleri gazetecilikle ilgisi olmayan kişilerin eline bırakırsan, Uğur Mumcu’nun da dediği gibi sarı basın kartı ya da holding arasında seçim yapmak yerine ikisini de seçmeye çalışırsan bu gazeteciliğin tabii ki bir birliği ya da odası olamaz. Böyle devam ettikçe de aynı sorunlar tartışılmaya devam edecek. Hiçbir zaman da olacağına inanmıyorum. Basın Konseyi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ne işe yarıyor? Sadece resepsiyon düzenleyip, yıldönümü kutluyorlar.


Barış: Ben deminden beri çok umutsuz bir tablo çizdim belki ama şunu tekrar söylemek istiyorum. İdeal bir toplumun olduğu yerde gazetecinin tabii ki bir misyonu var. Bir haberi yaptığında arkanda birilerinin olduğunu bilirsen daha cesur olursun. Gazetecilerin %40’ında basın kartı yok. Sanki bunu almak bir ayrıcalıkmış gibi gösteriliyor. Yeni mezun bir insanın dahi bu haklara kavuşabilmesi gerekir bence.




‘’1 sene sonra bile nerede olacağımı çok merak ediyorum.’’


Elif: 10 sene sonra kendinizi nerede görüyorsunuz?


Enes: 10 sene sonra kendimi ölmüş olarak görüyorum. Bu mesleği yaparsam 10 sene iyi bile yaşarım. Uluslararası İş Sözleşmesinde gazeteciler maden işçileri ile eş değer görülüyor. 1 sene sonra bile nerede olacağımı çok merak ediyorum. O kadar belirsiz. Dünya nereye dönerse, gazetecilikte oraya dönüyor. Bugünlerde ise dünyanın nereye döndüğünü hiçbirimiz kestiremiyoruz. 10 sene önce Amerika’da Donald Trump gibi biri başkan olacak deselerdi, herkes gülerdi. AFD Almanya Parlamentosu’na 3. Parti olarak girecek deseler, kahkaha atarlardı. Bilemiyoruz.


Barış: Ben artık akademik kariyere yönelmek istiyorum.


Elif: Akademik kariyer senin için bir kaçış noktası mı?


Barış: Tabii ki. Çocukluğumdan beri hep akademisyen olmak istemiştim dersem yalan söylemiş olurum. Artık akademisyen olursam topluma daha faydalı olabileceğimi, daha çok insanın zihnini açabileceğimi düşünüyorum. İyi bir gazetede editörken etkilediğim insan sayısından daha çok insanı etkileyeceğime inanıyorum.


Batıkan: Kendimi gazeteci olarak görmüyorum. En başından beri kendimi gördüğüm yer iletişim. Reklamcı olabilirim, kurumsal iletişimde yer alabilirim. Bir bakarsın plaza insanı olmuşum. Böyle şeyler bana hem maddi hem de manevi olarak daha mantıklı geliyor.

3 YORUM BULUNMAKTA

  • Image

    Murat

    Kaygılarımız hep aynı! Meslek ne olursa olsun, herkes bir şekilde kaygı ile devam ediyor hayatına. Yaşamıyoruz aslında sadece devam edebiliyoruz. 3 arkadaşına ve sana çok teşekkürler. Gazetecilik okumuyor ya da okumamış olmama rağmen bir çok cümlede kendimi buldum fazlasıyla. Zihninize, kaleminize sağlık.

  • Image

    Zeki

    Endişelerinizi haklı buluyorum. Ancak eski kafa ile başlangıçta maddiyat bir süre kenara bırakılarak doğru bulduğunuz yolda ısrarla ilerlemenizi rica ediyorum. Hepinizin eline, diline, beynine sağlık. Böyle vakit harcayan gençler gördüğüm için gururlu ve umutluyum. Herşey gönlünüze göre olsun inşallah...

  • Image

    Barış

    Çok iyi bir çalışma olmuş, elinize dilinize sağlık.

YORUMUNUZU GÖNDERİN