Yaşadığımız ve adına ‘hayat’ dediğimiz, bir başı bir de sonu olan bu doğruda yürümek zaman zaman çok keyifli oluyor. Özellikle de belirli konularda farkındalık yaşadığım adımlarda.. Bunlar benim bana kıs kıs gülen adımlarım oldu çoğu zaman. Çünkü herkes en büyük farkındalığını, kendine yalan söylediğini fark ettiğinde yaşıyor. Tesadüfe bakın ki, herkes de en çok kendi söylediği yalanı seviyor.
Bu farkındalık yolculuğunda, unutulmaması gereken en önemli şey kesinlikle herkesin aynı şekilde yalan söylemediğidir. Her bir insanın kendi benliğinde özel olarak değerlendirilmesi gerektiğine inanıyorum fakat bazen ortaya sonuç çıkarabilmek adına bir takım kategorilendirmeler yapmanız gerekiyor. Konu başlığım göz önüne alındığında yaptığım en geniş kategorilendirme karşıma 2 grubu çıkarıyor; İllüzyonistler ve gerçekçiler.
İllüzyonistleri özellikle çok seviyorum. Çünkü onlar 2 grup arasındaki en eğlenceli ve yaratıcı topluluğu oluşturuyorlar. Bu 2 güzel yeteneğin bedelini ise gerçekçilerden daha fazla kendi söyledikleri yalanlarını sevmeleriyle ödüyorlar. Bu da demek oluyor ki, farkındalık süreçlerini zaman zaman daha sancılı geçiriyorlar. Yaşanmayan ama yaşanmak istenen hayatı yaşıyormuş gibi hissetmek ve hissettirmek, tamamen kendi penceresinden bakarak dünyanın o pencere kadar küçük olduğunu düşünmek, karşılaşılan her hatanın sebebini kendine en uzak noktadan başlayarak aramak, farkındalığa en çok yaklaşılan o anda fark etmemek için uzaklaşmak ve aslında sadece darbeyi daha da güçlendirmek gibi bir takım özellikler bu grubun en kötü karakter hazineleri arasında yer alıyor. Bir illüzyoniste kimse bir illüzyonun içinde yaşadığını anlatamaz. Bir illüzyoniste kimse kolay kolay hata yaptığını söyleyemez. Çünkü bir illüzyonist en basit anlamıyla mükemmeliyetçidir. Hata, kusur vb. sözcükler sözlüklerinde yer almadığı gibi, hata yaptıklarını söyleyen insanların da hayatlarında yeri yoktur.
Şimdi bana diyeceksiniz ki, hiç mi iyi özellikleri yok bu insanların? Olmaz olur mu? Bence, eğlenmeye en düşkün, gerçekten eğlenmeyi ve eğlendirmeyi bilen insanlar onlar. Eğlenirken hayatın devam ettiğini unutmadıkları sürece. Sizi en güzel peri masalının ya da en vahşi korku ütopyasının içinde hissettirecek kadar yaratıcı ve karşı tarafta yarattırıcı güçleri yüksektir. İnsan beyninin sınırlarına dokunmayı başarırlar. Üstüste dokunmalar sonucunda sınırları yıkmadıkları sürece. Her işi yaparken ve her yola çıkarken tutkuları en büyük yandaşlarıdır. Planlanan varış noktası dışında sürprizlerin de olabileceğini unutmadıkları sürece.
Sağlık, eğitim, sosyal ve ekonomik koşullarının iyi olması potansiyel bir illüzyonisti çok iyi yerlere getirebilir. Şansı da varsa o bunu kolaylıkla illüzyonlarını süsleyecek bir parıltı haline getirebilecektir. Fakat ne yazık ki, koşullar iyiliklerini yitirdikçe işi gittikçe zorlaşmaya başlayacaktır. Çünkü bu, birçok insanın aradaki ipleri gördüğü türden bir sihirbaz haline gelmesine neden olabilecektir.
En içten dileklerimle, farkındalık süreçlerinin olabildiğince kolay geçmesini diliyorum. Zorlaştıranların da kendileri olduğunu fark edene kadar pek kolay olmayacak tabii..
Gelelim anlamakta en zorluk çektiğim gruba.. Bendeniz de bunlardan biri olduğum için olabildiğince özeleştiri yaparak devam etmeye çalışacağım yoluma. Ah biz gerçekçiler, çok yorucuyuz. Hayatlarımızı olabildiğince karmaşık hale getirmeyi ve getirirken hiç farkına varmamayı oldukça iyi beceriyoruz. Biz en büyük yalanlarımızı hep olmasından en çok korktuğumuz şeylere istinaden söylüyoruz. Zarar görmemek ya da vermemek adına geçirdiğimiz koca bir süre zarfında, aynı anda ‘’zaman’’ denilen şeyin de geçtiğinin farkına varamıyoruz. Kelimenin en basit anlamıyla söylemek gerekirse, biz geç kalanlarız. Kötü dediğimiz her şeyi bitirmeye ya da iyi dediğimiz her şeye başlamaya geç kalıyoruz. İllüzyonistler kendilerini dışarıdan korumaya çalışırken biz dışarıyı kendimizden korumayı tercih ediyoruz. Kontrolsüz çok kontrolcülüğün de kontrolsüzlüğü getirdiğini acaba ne zaman anlarız?
Düşündüğünüzün aksine, illüzyonistlerle çok önemli bir ortak noktamız var. Mükemmeliyetçiyiz. İllüzyonistler duvarları kırmak konusunda, biz ise örmek konusunda mükemmeliz. Zaten yalan, mükemmeliğinin bozulmasından korkulan şeyler için söylenmez mi?
İyi yönlerimiz olmadığını söylersem de, haksızlık etmiş olurum. Her şeyi daha geniş açıdan görmek gibi bir alışkanlığımız var. Zaman zaman bunu çok seviyoruz fakat bize zaman kaybettirebilecek ya da zararı dokunabilecek küçük şeyleri gözden kaçırmadığımız sürece. Algıladığımız gerçeklerimizin arkasında sakince durmayı çok iyi biliyoruz. Bu gerçeklerimize saldırılmadığı ya da başkasına kabul ettirmeye çalışmadığımız sürece. ‘’Yanılmak’’ kelimesini sözlüğümüze almamak adına yanılmamak için her şeyi yapıyoruz ya da yaptığımızı zannediyoruz çoğu zaman. Yanıldığımız anlarda ise çok yaratıcı olabiliyoruz sırf yanılmış olan biz olmayalım diye. Sanırım, yanılacağımızı hissettiğimiz anlarda da yalan söylemeye başlıyoruz. Başka hiçbir çıkış yolu kalmadığında yaşadığımız farkındalık süreci bizim ödediğimiz bedel oluyor.
Bu iki farklı grubun üyeleri olarak bizler, herkesin en çok kendi söylediği yalanları sevdiği bu hayatta kendimizden olan ya da olmayan kişilerle bir takım ilişkiler kurmak zorunda oluyoruz. Bir illüzyonist ile bir gerçekçi ya birbirlerinin yalanlarına aşık oluyor ya da nefret ediyor mesela. Bazen kelimeler değişiyor ve yerini dost ile düşman alıyor. Dost olduğun yalanları korumayı seçtiğin gibi, düşman olduğun yalanlara saldırmayı da tercih edebiliyorsun. Kendimizden olanla ise ancak uzlaşabiliyoruz. Çünkü birbirimizi çok iyi tanıyoruz. ‘’Bana söyleyebileceğin yalanların hepsini önceden tahmin edebilirim. O yüzden hangilerini söyleyip, söylemeyeceğimize karar verelim.’’ diyoruz ve uzlaşımızın derecesine göre ilişkimizin seviyesini belirliyoruz.
Sonuç olarak, hepimiz en çok kendi söylediğimiz yalanı seviyoruz ve hayatımız boyunca bu yalanı en az bizim kadar sevebilecek birilerini arıyoruz. Farkındalıkların gelip kapımızı çaldığı zamanlarda, hayatın en nihayetinde yalnız bir yolculuk olduğunun da farkına varıyoruz. Hepimizin birbirinden farklı olduğu ve sayımız kadarca olan bu farklılıkların hepsine yer olan bu hayatta, kendinizi en mutlu edecek yalanı bulmanız dileğiyle..
1 YORUM BULUNMAKTA
Zeki Konaç
Sevgili kızım sanırım bende fazla gerçekçiyim. Hayatım da hep birilerine kabul ettirmeye ve ispatlamaya çalışmakla geçti. Dediğin çok doğru ; Kendi yalanlarımı hep çok seviyorum. Ve işin kötüsü çok inanıyorum ve hiç unutamıyorum. Ama çok yakın gelecekte biraz da boşverici olacağım. Relax biraz...
YORUMUNUZU GÖNDERİN