KadınPod’un 39. bölümünde, Göbeklitepe’de bulunan kadın figürünü anlatıyorum. Hikaye; tepedeki dilek ağacı, Urfalı kadınların bu ağaca uzun yıllar boyunca dileklerini asmaları ve figürün yıllar sonra ağacın altından çıkmasıyla bambaşka bir boyut alıyor.
Bu yazıyı podcast olarak dinlemek için:
GÖBEKLİTEPE'DEKİ KADIN FİGÜRÜ
Kısa bir aradan sonra, herkese yeniden merhaba. İnanın, inanılmaz bir heyecanla kayda alıyorum bu bölümü. KadınPod’a başladığım günden beri, çektiğim en özel bölümlerden birinin bu bölüm olacağını düşünüyorum. Çünkü çok uzun zamandır çıkmak istediğim bir yolculuğa sonunda çıkabildim ve bu yolculuğun da en özel rotalarından birine dair sizlere anlatmak istediğim bazı şeyler var.
Göbeklitepe’yi hepimiz az çok duymuşuzdur. İnsanlık tarihi adına çok önemli bir keşif olmasının yanı sıra, bu kadar eşsiz bir yerin ülkemiz topraklarında yer almasından dolayı oldukça mutluyuz. En azından, önemini bilenler olarak.. Bilmeyenler için de çok kısa bir özet geçmek istiyorum. Göbeklitepe dünyanın bilinen en eski kült yapılar topluluğu olarak Şanlıurfa il merkezinin 18 kilometre kuzeydoğusunda, Örencik köyü yakınlarında bulunuyor. İngiltere’de bulunan meşhur Stonehenge ve Mısır Piramitleri’nden yaklaşık 8000 yıl daha eski, günümüzden de yaklaşık olarak 12.000 yıl geriye gidebilmemizi sağlıyor. Dünya tarihinin en önemli arkeolojik keşiflerinden biri olan Göbeklitepe, bizlere birçok sorunun cevabını da veriyor. Mimari ilk ne zaman başladı? İnsanlık ilk yapıyı nerede inşa etti? Dünyanın ilk ritüel merkezi nerede inşa edildi? Kim ilk olarak bir taşın üzerine figür çizdi? İnsanlık ilk olarak ne zaman belli inançlar doğrultusunda bir araya gelmeye karar verdi?
Bunlar ilk aşamada akla gelen sorular sadece. Göbeklitepe, hali hazırda birçok değişik konu başlığında yeni soruların doğmasına da yol açıyor. Mesela ne bu sorular.. Avcı-toplayıcı topluluklar tarih kitaplarında anlatıldığı kadar ilkel mi? İnançları doğrultusunda günümüz Şanlıurfa’sının en yüksek noktalarından birine dünyanın bilinen en eski tapınağını inşa edecek kadar gelişmiş olan bu toplulukların başka ne gibi sosyal ve ekonomik özellikleri var? Bu yapının özellikle mistik bir yönü bulunuyor mu?
Belki bu podcasti dinleyen kimsenin ömrü Göbeklitepe’nin sırrının çözüldüğünü görmeye yetmeyecek. Hatta belki, bu sır hiçbir zaman açığa çıkamayacak. Ama kesin olan bir gerçek var ki; Göbeklitepe’de tüm insanlık tarihini ilgilendiren sırlar var. Hali hazırda sadece bu yapıların bulunması bile tarihi değiştirdi zaten. Tam olarak bu sebeple de, ‘’Tarihin Sıfır Noktası’’ olarak adlandırılıyor.
Bu kısa özetin ardından, izninizle kendi yolculuğumun hikayesine geçiyorum. Bereketli Hilal ve Mezopotamya olarak adlandırılan bölgeyi çok uzun zamandır ziyaret etmek istiyordum. İlk olarak Mardin’e, ardından Midyat’a, sonrasında Şanlıurfa’ya, son olarak ise Gaziantep’e gittim. Tüm bu şehirlerin en önemli ortak özelliklerinden biri neredeyse her anında tarihin derinliklerine ilerlediğinizi hissediyor olmanız. Güneşin batışından, kuşların uçuşuna kadar her detayda hem tanıdık hem de tanıdık olmayan bazı hisler gelişiyor içinizde. Eminim, o tanıdık olmayan hisler genellikle İstanbul gibi büyükşehirlerde, sadece hayatın koşuşturmacası içinde savrulup gidenler için geçerli oluyordur.
Bir bakıyorsunuz; Mardin’de inşaatına 1176 yılında başlanmış olan, Artuklular devrinden kalma Mardin Ulu Camii.. Onun biraz ilerisinde, 397 yılından bu yana aktif kalabilmiş, dünyanın en eski manastırlarından, Süryani Kilisesi’nin en önemli dini merkezlerinden biri olan Mor Gabriel Manastırı.. Mardin’den Midyat’a geçerken yolu biraz uzatmaktan çekinmezseniz de, kuruluşu M.Ö. 5. yüzyıl olan Dara Antik Kenti’ni ziyaret edebiliyorsunuz. Her sokakta, her adımda tarihin farklı bir noktasına gidebiliyorsunuz. Bu bölümün hazırlığını da, Gaziantep’te 1635 yılından beri varlığını sürdüren bir kahvehanede yaptım mesela..
Fakat en dikkatimi çeken şeylerden biri de, bu coğrafyanın kadınları oldu diyebilirim. Hepsinin yüzünde, bakışlarında ayrı bir hikaye var gibi. Keşke dedim tek tek hepsiyle konuşabilsem. Mardin’den Urfa’ya geçerken de, hem Göbeklitepe’yi görmenin heyecanı hem de orada da kesin kadınlarla ilgili bir hikaye bulacağımın eminliği vardı üstümde. Yanılmadım da..
Göbeklitepe’nin bulunduğu arsanın sahibi olan Yıldız ailesi, bu büyük arkeolojik keşfin gerçekleşmesinde çok önemli bir rol oynuyor. Savak Yıldız, 1986 yılında tarlasını sürürken iki tane eser buluyor. Bulduğu eserleri, Şanlıurfa Müzesi müdürüne götürüyor. Müze müdürü ilk başta çok ilgilenmeyerek, eserleri müzenin deposuna kaldırtıyor. Eserler 4-5 yıl bu depoda kalıyor. Alman arkeolog Dr. Klaus Schmidt, müzedeki eserleri incelerken Savak Yıldız’ın bırakmış olduğu eserler oldukça dikkatini çekiyor ve bunların nereden geldiğinin peşine düşüyor. Böylece, 1992 yılında Göbeklitepe’deki kazı çalışmaları başlıyor. Ailenin neredeyse tüm üyeleri, kazı çalışmaları boyunca arkeologlara destek oluyor.
Daha henüz Göbeklitepe keşfedilmeden önce de, yöre halkı tepedeki ağacın kutsallığına inanarak ağaca dileklerini asıyor, adak adıyorlarmış. Özellikle çocuk sahibi olmak isteyen ama olamayan kadınların ağaca sıklıkla gelip, dilek dilediği de biliniyor. Anlatılan hikayelerden anladığım kadarıyla, kadınlar buranın enerjisini çok önceden hissetmeye başlıyor. Hikayenin en ilginç yanı ise kazılar başladıktan sonra ağacın çok yakınında doğum yapan bir kadın figürünün bulunması oluyor. Üstelik bu figür, Göbeklitepe’de bulunan ilk ve şimdilik tek kadın figürü oluyor. Göbeklitepe’de beni en çok heyecanlandıran anlardan biri, o ağaca dokunduğum anlar olabilir. Hikayeyi bilerek gidince, çok daha farklı hisler kaplıyor içinizi..
Göbeklitepe'de bulunan doğum yapan kadın figürü
Belli bir rota izlenerek yapılan Göbeklitepe turu dilek ağacında bitiyor, sonra tekrar başlangıç noktasına dönülüyor. Burada hem küçük bir müze mağazası hem de barkovizyon gösterisinin yapıldığı bir alan var. Göbeklitepe’yi çok merak eden ve sürekli öneminden bahseden anneme küçük bir hediye almak için müze mağazasına girdiğimde oldukça güler yüzlü bir beyefendiyle karşılaşıyorum. Kendisi hem hediye seçmeme yardım eder, hem de figürler hakkında bilgi verirken ayak üstü kısa bir sohbete başlıyoruz. 7 yaşından beri kazılarda çalıştığını, bulunan birçok esere ilk defa dokunan kişilerden biri olduğunu söyleyince şaşkınlıkla ‘’Siz de Yıldız Ailesi’nden misiniz?’’ diye soruyorum. O da soruma oldukça şaşırarak, yaka kartını gösteriyor. Savak Yıldız’ın torunu ile de böylece tanışmış oluyorum.
Tabi benim kafam hala ağaç ve kadınların hikayesinde. Hemen sorular sormaya başlıyorum ona. ‘’Evet, doğum yapan kadın figürü dilek ağacının çok yakınında bulundu. Zamanında benim annem de, çocuk sahibi olmak için ağaca dilek asanlardan biri. Sonrasında da ben doğmuşum.’’ diyor.
Figür hakkında daha detaylı bir bilgiye ulaşabilmek adına oldukça uğraştım, fakat şimdilik daha detaylı bir bilgi yok. Figür, şu ana kadar bilinen en eski doğum yapan kadın figürü. Hatta, şimdilik tarihteki en eski kadın figürü. Figürün bu kadar önemli olması bir yana, kadınların burada dilek dilerken ne bu kadın figüründen ne de tapınaktan haberlerinin olmayışı oldukça etkiliyor beni. Basit bir tesadüfmüş gibi düşünemiyorum. Kadınların o ağaçtan nasıl bir enerji aldığını, bunu nasıl hissettiklerini, kendi aralarında bunu nasıl bir ritüele çevirdiklerini oldukça merak ediyorum. Sonrasında da, o ağacın altından tarihi 12.000 yıl geriye götüren, tarihin en eski tapınağı çıkıyor.
Göbeklitepe'deki Dilek Ağacı
Keşif öncesinde ağaca giderek dilek diyen kadınlarla konuşmayı ve sorular sormayı çok isterdim. Çünkü eminim ki; dünya tarihini alt üst eden bu keşfe aralarından bazıları hiç şaşırmamıştır. Aldıkları enerjiye, oraya gittiklerinde yaşadıkları hislere o kadar güvenmiş olmalılar ki, seneler boyunca bir ritüel gerçekleştirmişler. Belki de, Göbeklitepe’yi o kadınlar anlatmalı dünyaya. Bu zamana kadar, Göbeklitepe hakkında duyduğum en önemli bilgilerden biri bu çünkü. Anlatmalılar ki, Urfa’dan taksiye binip Göbeklitepe’ye gideceğinizi söylediğinizde ‘’Ablam irili ufaklı taştan başka bir şey yok, nedir bu kadar önemli olan?’’ gibi cevaplar almayın.
İnternette bir yazıda, 12.000 yıllık bir geçmişin hiç aksamadan günümüze bağlanmış olmasından bahsediliyordu. Bir ritüelin bu kadar uzun süre süreklilik göstermesinin, gensel devinim ya da kolektif bilinçaltı ile açıklanabilmesinin mümkün olup olmadığını da sorgulayan bir yazıydı. Açıkçası bu sorunun kesin bir cevabı yok.
Tek bildiğim kadınların, bazı konularda erkeklerden çok daha farklı bir bakış açısına ve his seviyesine sahip olduğu. Tabi, bu da benim inancım. Figür, görmek isteyenler için Urfa Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmeye devam ediyor. Bu hikayenin ortaya çıkmasına neden olan kadınlar, Urfa’nın çeşitli yerlerinde yaşamlarını sürdürüyor. Göbeklitepe, tam 12.000 yıldır orada duruyor. Yaşam, devam ediyor.
Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
KAYNAKÇA
https://www.dogusgrubu.com.tr/tr/tarihe-iyi-bir-gelecek
https://www.youtube.com/watch?v=qseW5x1MfCk
https://tr.wikipedia.org/wiki/Stonehenge
https://tr.wikipedia.org/wiki/Mardin_Ulu_Camii
YORUM YAPILMAMIŞ
YORUMUNUZU GÖNDERİN